Fotoğrafın Arkasındaki Hikaye: Üç Vazo veya Olympe de Gouges’un Demokratik Paradoksu

Fransız devrimi ve özellikle devrimin temelini oluşturan İnsan Hakları Bildirgesi sıklıkla modern demokrasinin doğuşu olarak selamlanırken, devrimin aktörleri kendilerini demokrat olarak görmemişlerdir. Siyasal düşünce o zamanlar sıkı bir şekilde cumhuriyetçidir ve hükümetin, yöneticilerinin çıkarları yerine, ortak iyi için hareket edip etmediğine odaklanmıştır. Aslında, önceleri, cumhuriyetçi tasarılar anayasal monarşi içindir – ancak, önceden Louis XVI olarak bilinen Louis Capet, Ocak 1793’te yargılanıp giyotin ile ölüme mahkum edilince bu bir seçenek olmaktan çıkar. Fakat o zaman bile demokrasi açıkça seçenekler arasında değildir – insanlar iktidardadır, seslerini yükseltmeleri ve harekete geçmeleri beklenirken, onların oy vermeleri veya hükümetlerini seçmeleri beklenmemektedir.

Oyun yazarı, filozof ve sosyal reformcu Olympe de Gouges, Fransa halkının nasıl yönetileceğini kendi seçmesi gerektiği görüşünü ilk dile getiren yazarlardan biridir.

Gouges, demokratik olarak yönetilmeyi veya (anayasal) bir monarşinin yeniden kurulup kurulmaması konusunun Fransa halkının seçimine bırakılmasını önerir. Üçüncü seçenek federal yönetimdir. Cumhuriyeti Robespierre’in tiranlığından kurtarmanın tek yolunun demokratik bir uygulamaya, yani bir oylamaya başvurmak olduğunu savunur. Ancak Gouges’un öngörüsü, paradoksal olarak, bu oylamanın insanların anayasal monarşiye dönmeyi seçmesiyle pekala sonuçlanabileceğidir.

Gouges’un Üç Vazo1’su, demokratik hükümet teorisindeki şu paradoksu belirten Philip Pettit de dahil olmak üzere daha sonraki düşünürlerin söylediklerini yansıtan bir demokrasi düşüncesinin habercisidir: bir halk demokratik yollarla demokratik olmayan bir şekilde yönetilmeyi seçebilir:

“Kararları demokratik esaslar çerçevesinde alan ve herkesin devlet yönetiminin kontrolünü eşit olarak paylaştığı bir toplum, ilke olarak, demokratik yönetimin kalıcı olarak terk edilmesine karar verebilir. Bu da gelecek nesillerin kurumlarını eşit olarak paylaşılan bir temelde şekillendirme hakkını sonlandırır.” P. Pettit, Halkın Koşulları Üzerine, (2012, Cambridge University Press, s.25.)

Gouges o sırada bir monarşist değildir, ancak Fransa’nın mevcut yönetiminin, Robespierre, Danton ve Marat’ın liderliğindeki Paris Komünü tarafından gasp edildiğini hisseder.

Gouges, insanlar kendileri için demokratik bir hükümete oy vermeye hazır değilse, muhtemelen bunun için olgun olmadıklarından kuşkulanır. Özgürlüğün kazanılması gerektiğini düşünür ve bu zaman alacaktır.

Özgürlüğün bir maliyeti vardır: bağımsızlık. Bağımsızlığın da erdemle güçlendirilmesi ve beslenmesi gerekir. Kant’ın Devrim başlamadan beş yıl önce belirttiği gibi, birisinin kendi başına düşünme kapasitesini kazanması çaba gerektirir. Zira kendi haline bırakılan çoğu insanın kendilerini efendiler (masters), din adamları veya yöneticilerin yönlendirmesine izin verme gibi tembel alışkanlıklara geri dönmeleri daha olasıdır. Kant, bağımsız bir ulusun yaratılmasının zaman alacağı sonucuna varır:

[Bir] halk aydınlanmaya ancak yavaş yavaş ulaşabilir. Bir devrim, kişisel bir despotizmin veya açgözlü tiranca baskının sonunu getirebilir, ama bu asla düşünce tarzlarında gerçek bir reforma neden  olmaz. Eski önyargıların yerine gelen yeni önyargılar, düşünmeyen kitlelerin kılavuzu olacaktır. (Aydınlanma nedir sorusunun cevabı)

Kant’la önemli ölçüde fikir birliğinde olan Gouges, Devrim’in ilk günlerinde, “demokratlar” olarak adlandırdığı yeni oluşmuş vatandaşların kazandıkları özgürlükle yaşayamamalarını eleştirir. Gouges Devrim’in ilerleyen zamanlarında, kazanılan herhangi bir özgürlüğün, sadece halkın değil, özellikle liderlerin de erdemli olmadığı durumda kaybedileceği konusunda ısrar eder.

Her ne kadar Robespierre kadar cumhuriyetçi olsa da, herhangi bir hükümdarın yeniden göreve getirilmesi önerisi Gouges’un tutuklanmasına neden olur.

O zamanlar birçoklarının yaptığı gibi, Gouges broşürlerini Paris duvarlarına yapıştırarak yayınlar. Üç Vazo’yu yayınlamadan önce bir kopyasını Kamu Güvenliği Komitesi’ne, bir kopyasını da basılı metinlerin sansürlenmesinden sorumlu Herault de Seychelle’e gönderir. Onlardan itiraz gelmeyince, Gouges  da broşürünü Paris’in her yerine yapıştırabileceğini düşünür.

Broşür, her zamanki basımcısı Longuet tarafından 15 Temmuz’da 1000 kopya olarak basılır. Gouges’un dağıtıcısı veya afişçisi (afficheur), Latin Mahallesi’nde Rue de la Huchette’de yaşayan ve çalışan yurttaş Meunier’dir.

20 Temmuz’da Olympe, Ile de la Cité’deki dairesinden ayrılır, St Michel köprüsünü geçip soldaki Rue de la Huchette’e döner. Meunier, yağmur yağacağından endişelendiği için afişleri yapıştıramayacağını söyler. Olympe’ı, Pont St Michel’de başka bir distribütör bulmaya başlamadan önce, kafası karışmış, sonra da sinirlenmiş halde berrak gökyüzüne bakarken hayal etmek mümkün. Ancak Meunier, kızı ve üç polis üyesine onu takip ettirir. Olympe kapıyı çalar çalmaz, Meunier’in kızı, onu üç polise işaret eder. Polisler onu tutuklayarak Belediye Binası’nın Depo hapishanesine sürüklerler. Orada birkaç gün boyunca ‘au secret’ olarak izole edilmiş bir hücrede tutulur. 28 Temmuz’da Abbaye Hapishanesine, ardından iki farklı hapishaneye ve sonunda (Paris’te bulunan adliye sarayı ve hapishane olarak kullanılan) Conciergerie’ye götürülür ve orada Fouquier-Tinville tarafından yargılanır. Olympe de Gouges 3 Kasım 1793’te yağmurlu bir günde idam edilir.

 
© Sandrine Berges 

 

  1. Burada ‘vazo’’dan kastedilen oylama sırasında oyların içine atıldığı vazo ya da kaplardır.